Sündüs Yaylası'na kışlık ihtiyaçlarını karşılamak ve koyunları otlatmak için giden aileler, 18 Temmuz 1993 gecesi karanlık güçlerin saldırısına uğradı. Bu saldırıda 14 çocuk ve 24 kişi hayatını kaybetti. Bu katliam, hafızalarda yer etti.
Olayda, sadece 62 yaşındaki Ahmet Sevgili, Hicret Güzel ve iki küçük çocuğu sağ kurtuldu. Katliam sonrasında ölen 24 kişinin otopsi raporları hazırlanmadı. Ayrıca, katliamın haberini yapan yerel gazeteler de Van Valiliği tarafından toplatıldı.
Bu olayı gerçekleştirenler kimdi? Olay yerinde bulunan G3 mermileri ne anlama geliyordu? Dönemin Çiller hükümeti ve Van Valiliği neden olayı örtbas etmek istedi? Olay yerine iniş yapan helikopteri kim kullandı? Tüm bu sorular hala cevap bekliyor. Olayın 21. yıl dönümünde aileler, dosyanın zaman aşımına uğramaması için Van Cumhuriyet Başsavcılığına başvurdu ve savcılar dosyayı yeniden inceledi.
1992 yılında Hakkari'deki Alan Sınır Karakoluna yapılan saldırıyla ilgili hazırlanan dosyada ifadesi bulunan PKK'li Deniz Koçer kod adlı Kadri Cihan'ın itirafları, katliamın PKK tarafından talimatlandırıldığını belirtse de dava dosyası aileleri ve kamuoyunu tatmin etmedi.
Katliamın tanıkları anılarını paylaştı
Hayatta kalan Hicret Güzel, o günü şöyle anlattı: "Sütleri çadırlarımıza götürdük. Saat 21.00 civarındaydı. Çadırın etrafında erkek sesleri duydum. Kim olduklarını görmek için baktım. Yanımdaki yeğenim 'bunlar terörist' dedi, ben ise 'hayır, askerdirler' dedim. Hepimizi Ahmet Sevgili'nin çadırına topladılar. Çadırda yer yoktu, taşın dibine oturdum. Onlardan biri Müzeyye'nin ağlayan bebeğini alıp içimize fırlattı. Ahmet, fakirlik nedeniyle burada olduklarını söyledi. Onlar ise akrabalarımızın korucu olduğunu ve bunun bedelini ödeyeceğimizi söylediler. 'Bizi ya içeriden bombalayacaklar ya da çocukları alıp götürecekler' diyoruz. Ama hiçbiri olmadı. Bir yerle telsizle konuştular. Başlarındaki kişi silahını indirdi ve buranın adını sordu. Ahmet Sevgili, (Sündüs) Miran Yaylası olduğunu söyledi. Sonra insanları taradılar. 15 dakika bile sürmedi, çoluk çocuğu taradılar. Taşın dibinde oturuyordum ve elimde iki çocuk vardı. Onların üzerine yattım. Tarama bittikten sonra çocuğum hıçkırmaya başladı, tekrar taşı taradılar. Oğlum ve ben kelime-i şahadet getirdik. Çocuğum 'anne, öldüm' dedi. Ben de kelime-i şahadet getirdim. Biri 'yeter, hepsini öldürdük' diye bağırıyordu. Sonra oradan ayrıldılar, gece karanlıkta şok yaşadım. Taşlar ıslaktı, iki çocukla o taşa yapışık şekilde sabahladık. Sabah manzara dehşet vericiydi. Çocukların bağırsakları dökülmüş, bazı çocukların beyni dağılmıştı. Diğerleri üst üste yığılmıştı. Ahmet Sevgili, yaralı olduğunu ve atının hala aşağıda olduğunu söyledi. Ben atı getirdim, Ahmet'i ata bindirdim ve ilçeye gönderdim."
"7 kişilik bir grup vardı ve PKK kıyafetleri giymişlerdi"
Hicret Güzel
Olayı defalarca Ahmet Sevgili'den dinleyen Sabahattin Samsa da katliamı Ahmet Sevgili'nin ağzından şöyle anlatmıştı: "Kadınlar koyunlarını sağlamıştı. İşlerini bitirmiş, herkes kendi çadırına çekilmiş ve yemeklerini yemişti. Çadırların etrafında sesler duyulmaya başladı. Çocuklar korkmaya başladı. Kadınlar çocukları teselli etmek için 'korkmayın, onlar ilçenin askerleri' dedi. Silahlı bir grup çadırların etrafını sardı. Ben tek erkek olarak onları karşıladım. Yaklaşık 7 kişilik bir gruplardı ve PKK kıyafetleri giymişlerdi. 'Hoş geldiniz, hayırdır' diye sordum. Onlardan biri sert bir şekilde 'konuşmayın' dedi. Çadırlarda bulunan herkesi benim çadırıma topladılar. Ben onlarla konuşmaya çalıştım, ama dinlemediler. Birisi bana Kürtçe olarak 'burası neresi?' diye sordu. Ben de 'burası bizim yaylamız, adı da Miran Yaylası'dır' dedim. Bir kişi önlerindeydi, sarı sakallı, uzun boylu ve mavi gözlü biriydi. Diğerlerine emir vererek 'çadırlara bakın, kimse başka çadırlarda kalmasın, herkesi buraya toplayın' dedi. Diğer çadırlardaki çocukları getirip topladılar. Yan tarafta bir çocuk ağladı, annesi 'ben gideyim çocuğumu getireyim' dedi. Birisi 'sen bırak, biz getiririz' diyerek çocuğu almak için gitti. Çocuğu annesine doğru fırlattı. Bu olaydan sonra anladık ki bunlar iyi adamlar değil. Başlarında olan adam 'sizin kocalarınız köy korucuları, siz de bunun bedelini ödeyeceksiniz' dedi. Ama orada bulunan ailelerin hiçbiri korucu değildi. Bizim köyde köy korucusu da yoktu. Sonra eşim yalvarmaya başladı 'ne olur kocamı öldürmeyin' diye. Işıklar yanıyordu, biraz aydınlıktı ve kadınlar ve çocuklar ağlayarak çığlık atmaya başladı. Birisi telsiz çıkardı ve bir yerle konuştu. Telsizi kapattıktan sonra silahı kaldırdı ve ateş etti. Kurşun, eşime isabet etti ve eşim yere düştü. 3 kişi kadın ve çocukları taramaya başladı. Çadırdan çıktılar, çadırın biraz ilerisinde çocuğun ağlama sesi ve yaralı kadınların inleme sesi duyuldu. Bir kişi çadırın arkasına yaklaşarak çadırı tekrar taramaya başladı. Ağlama sesi ve inleme kesildi. Kadınlar odunları ateşe verip etrafı dolduran çadırlarda topladıkları parçalarla cesetleri toplamaya başladılar. Cesetleri atlarla ilçeye getirdik. O zaman kimseye otopsi yapılmadı, herkes kendi cenazesini tanıdı. Muhtar da gelen savcıya doğrulama yaptı. Cenazeleri yıkayıp mezarlığa gömdük."
"Olay hala gizemini koruyor"
Yaralı bir şekilde ilçeye gelen Ahmet Sevgili'nin haber verdiğini belirten Sabahattin Samsa, "Yaylaya hemen akın ettik. Araba olmadığı için bir kısmımız atlarla gittik, birçoğumuz yürüdük. Bu sırada herkes haberi aldı. Helikopterler yaylada uçmaya başladı, askerler geldi. Ama gördüğümüz manzara karşısında şaşkına döndük. Bebekleriyle hayatını kaybeden kadınlar... Birçok insan akıl sağlığını yitirdi. Hastalandı. Diğer çadırlardan getirdiğimiz battaniyeler ve bez parçalarıyla parçalanmış cesetleri toplamaya başladık. Atlarla cesetleri ilçeye getirdik. O zaman herkes kendi cenazesini tanıdı. Çobanlar, bir helikopterin Sündüs Yaylası'na yakın bir yere indiğini söylediler. Ama korktukları için gitmediler. Bu ifadeler savcılık tutanaklarına geçmedi, onlar da bu durumu belirtti." dedi.
Olayın meçhuliyetini koruduğunu belirten merhum Abdulhelim Almalı, ülkenin karanlık bir dönem yaşadığını ve bölgenin baskıcı bir yapılanma neticesinde olağanüstü hal bölgesi ilan edildiğini söyledi. O dönemin aktörlerinin derin yapılanmaların adamları olduğunu belirten Almalı, "Bu katliamı PKK üstlenmedi. Bu olay, aradan geçen süre içinde hala gizemini koruyor." dedi.